Sömürülen Türk Halkı ;

Çevreye Verdigimiz Rahatsızlıktan Dolayı Özür Dileriz Ama Bu Sömürgeyede Sessiz Kalacak Degiliz..!!

İktidarın zararına iciratları icraatlar

Hükümetin oluşturulmasının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bakanlar, ilk iş olarak patron örgütlerini ziyaret ederek güvenceler ve sözler verdiler: "Herşey sizin istediğiniz gibi olacak." Başbakan Erdoğan, Ankara Sanayi Odası'nda düzenlenen bir toplantıda daha da ileri gitti: "Sizin güçlü olmanız, güçlü bir ülke demek...İş dünyası olarak bizim sizden tek beklentimizi, kalkınma yolunda hükümetin de önüne geçek ve bizlere ilham verecek bir dinamizm içinde bu yarışı sürdürmenizdir." Diyerek patronlardan hükümetin önüne düşmesini istedi.

Aynı toplantıda, meclisten çıkarttıkları yasal düzenlemelerin tek hedefinin özel sektörü güçlendirmek ve kamu kaynakalarını bu çerçevede kullanmak olduğunu anlatan Erdoğan, devleti küçültmek konusunda hiçbir geri adım atmayacaklarını da dile getirdi. Devletin küçültülmesinden kasıt, kamu hizmetlerinin tasfiyesi, ya da tümden paralı hale getirilmesi idi. Nitekim, bu toplantılarda verilen sözler hızla yerine getirilmeye ve yasalar Meclis'ten birer birer geçmeye başladı.ntimiz, kalkınma yolunda hükümetin de önüne geçecek ve bizlere ilham verecek bir dinamizm içinde bu yarışı sürdürmenizdir" diyerek patronlardan hükümetin önüne düşmesini istedi.

Aynı toplantıda, Meclis'ten çıkarttıkları yasal düzenlemelerin tek hedefinin özel sektörü güçlendirmek ve kamu kaynaklarını bu çerçevede kullanmak olduğunu anlatan Erdoğan, devleti küçültmek konusunda hiç bir geri adım atmayacaklarını da dile getirdi. Devletin küçültülmesinden kasıt, kamu hizmetlerinin tasfiyesi, ya da tümden paralı hale getirilmesi idi. Nitekim, bu toplantılarda verilen sözler hızla yerine getirilmeye ve yasalar Meclis'ten birer birer geçmeye başladı.

AKP'nin ilk icraatı işçilerin "Kölelik Yasası" olarak adlandırdığı 4857 sayılı İş Yasası'nı yasalaştırmak oldu. Daha önceki hükümetler tarafından da çıkarılmak istenen ama işçilerin tepkisinden çekinilerek, Meclis'e getirilemeyen 1475 Sayılı İş Yasası'nın değiştirilmesine AKP hükümeti cesaret etti. Bu süreçte işçilerin yüzbinlerle gerçekleştirdiği eylemlere, emek örgütlerinin taleplerine kulak tıkayan hükümet, patronlara ise "Hiç merak etmeyin çıkaracağız" diyerek güvence verdi. Sözünü de yerine getirdi. Çıkartılan yasayla işçilerin mücadeleyle elde ettiği yüzyıllık kazanımları birer birer ellerinden alındı. Daha çok sömürü ve daha düşük ücret anlamına gelen "esnek çalışma" yasallaşırken, günlük 8 saatlik iş günü hakkı ortadan kaldırıldı. Böylece fazla mesai ücreti kaldırılırken, haftalık ve yıllık izinlerin de patronun keyfine göre belirlenmesi kabul edildi.

Hatta yasayla o kadar ileri gidildi ki, "ödünç işçilik" uygulaması adı altında işçilerin bir mal gibi alınıp satılmasının önü açıldı.
VATAN SATILIYOR


IMF ile imzalanan Stand-By anlaşmalarının dışına çıkmayan AKP, kendisinden önceki hükümetler gibi hızla özelleştirmelere girişti. Türkiye'nin en kârlı ve en fazla vergi veren kurumları içinde hep ilk 500'e girmiş olan TÜPRAŞ, PETKİM, TELEKOM, TEKEL, THY, limanlar ve SEKA gibi kamu kuruluşlarının birer birer yabancı tekellere vermek için satışa çıkardı.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan "Ne bulursam babalar gibi satarım" diyerek hükümetin bu alandaki politikasını açık olarak dile getirdi.

Ancak AKP'nin karşısında bir engel vardı; işçilerin mücadelesi. TEKEL işçileri alanlara çıktı. Oy verdikleri Başbakan'ın, bakanların ve milletvekillerinin yolunu keserek taleplerini iletmek istediler, ama polis saldırısına uğradılar.

SEKA işçileri aileleriyle birlikte fabrikalarına kapanarak bu peşkeşe izin vermeyeceklerini ve AKP'nin seçimlerden önce verdiği "Fabrikanızı kapatmayacağız, satmayacağız" sözünü tutmasını istedi. Kayseri'de Et Balık Kurumu işçileri AKP üyelik kartlarını yırttılar.

Seydişehir'de Alüminyum işçileri toplu olarak üyesi oldukları AKP'den istifa ettiler. Fabrikaya üşüşen firma temsilcilerine geçit vermediler, aileleriyle birlikte direndiler. Yine polis ve jandarma saldırısıyla karşılaştılar.

PETKİM işçileri Kemal Unakıtan'ı fabrikaya sokmadı.

Samsun, Mersin, Bursa ve daha pek çok ilde Başbakan ve bakanlar işçilerin protestolarıyla karşılandı. İşçiler bu kurumların Türkiye'nin bağımsızlığının simgesi olduğunu ve yabancı tekellerin eline geçmemesi gerektiğini haykırdılar.

Hükümetin her kademesinden yetkililer ise, direnişi kırmak ve işçileri halkla karşı karşıya getirmek için akıl almaz yalanlara başvurdular.

Hükümet, özelleştirmelere gerekçe olarak diğer şeylerin yanısıra "Dışarıda asgari ücretle çalışacak binlerce insan var" diyordu. "Bunlar halkın, yetimin sırtında yükler. Halkın parasını onlara mı verelim. Artık yatarak para kazanma dönemi bitti", "Bunlar halkın sırtında parazitler", "Bu kurumlar zarar ediyor" diyen hükümet işi; alınteriyle tüm değerleri üreten işçileri, asalak bir sınıf olarak karalama noktasına kadar vardırdı.
DIŞ POLİTİKADA: HER ŞEY AMERİKA İÇİN!


AKP hükümeti de önceki hükümetler gibi, ekonomisini IMF'ye, demokrasi sorunlarını Avrupa Birliği (AB)ne havale eden bir tutum içindedir. Dış politika ise, tümüyle ABD'nin yörüngesine oturtulmuş bir durumdadır.

AKP hükümeti, ABD ile 1 Mart tezkeresi yüzünden "bozulan ilişkiler"i düzeltmek için olağanüstü bir çaba gösteriyor. Bunun için, İncirlik Üssü ABD'nin istediği koşullarda içeriği halktan gizlenen bir kararnameyle ABD'nin kullanımına sunulurken, F 16 uçaklarının modernizsyonu adı altında 1,4 milyar dolar ABD silah tekellerine veriliyor.

Yine bu uğurda Başbakan Erdoğan, "devlet terörü uyguluyor" dediği İsrail'e gitmekten ( ki, kendi tabanını teskin etmek için sarf ettiği bu sözlerin bir takiyye olduğu ortaya çıkmıştır ya da diğer bir deyişle Erdoğan tükürdüğünü yalamıştır.) ve 1 milyar dolarlık askeri bir ihaleyi İsrail'e vermekten geri durmuyor. Gezisinin üç gününü İsrail'de Yahudi lobisinin güvenini kazanmak için harcayan Başbakan, Filistin devlet yetkililerine ise sadece 3,5 saatlik bir zaman ayırıyor. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün çeşitli vesilelerle İran, Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerine, ABD'nin, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP)'nde dile getirdiği söylemlerle benzer söylemlerde bulunması, hükümetin Amerikancılıkta sınır tanımadığını göstermektedir. Öyle ki, Erdoğan AKP Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye halkının anketlerde gösterildiği gibi ABD karşıtı olmadığını, tersine ABD'yi "dost ve müttefik ülke" olarak değerlendirip "sevdiği"ni söyleyecek ölçüde pusulayı şaşırmış bir halde bulunuyor.
DİN TÜCCARLIĞI


Başbakan Erdoğan ve bakanları "Tüccar siyaset" izlemekle övünüyorlar. Bu zihniyet açısından her şey alınıp satılabilir, yeter ki kârlı olsun! Ancak, AKP hükümeti ve Başbakanın tüccarlığı memleketin en kârlı ve stratejik kuruluşlarını özelleştirme adı altında yabancı tekellere pazarlamakla sınırlı değil, onlar din tüccarlığı da yapıyorlar. Dindar vatandaşın oyunu alabilmek için dini inanç ve duygularını sömürdükleri, hükümet olduktan sonra yaptıkları uygulamalarla kanıtlanmış bulunmaktadır. AKP ve Erdoğan, patronlara verdiği sözleri ikiletmeden yerine getirirken, takiyyeyle işi geçiştirmektedird. Bugün Ortadoğu'da Arap, islam halklarına karşı deyim yerindeyse yeni bir haçlı savaşı başlatmış bulunan ABD emperyalizmin bölgede en büyük desteği AKP iktidarından görmektedir. İncirlik üssü yeni saldırılar için hazırlanırken, hastaneleri, camileri bombalayarak hergün onlarca Irak'lının kanını akıtan ABD ve koalisyon güçlerinin gıda, enerji başta olmak üzere lojistik ihtiyaçları Türkiye'den karşılanmaktadır. Aynı şekilde Filistin'de katliamlar yapan Siyonist İsrail yönetiminin bölgedeki stratejik ortağı Türkiye'dir ve Erdoğan'ın yaptığı son geziyle beraber aralarında ki "dostluk" daha da pekiştirilmiş bulunmaktadır.


DEMOKRASİ VE KÜRT SORUNU


AKP hükümetinin, demokrasi sicili de en az ekonomi ve siyasettesi sicili kadar bozuktur. AB'den tarih almak amacıyla yapılan yasal düzenlemeleri "demokrasiyi geliştirme" hamleleri olarak sunmaya çalışan hükümet, gerçek yüzünü, -TCK'da olduğu gibi yasanın yürürlük tarihini erteleyerek- en küçük "demokrasi sızıntıya" dahi tahammülünün olmadığını göstermiştir. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde, temel tehdit "iç tehdit" olarak yine de bu dönemde belirlendi. İşsizliğe, yoksulluğa karşı mücadele, örgütlenme "sosyal patlama" kapsamına alınarak tedbirler alınmaya başlandı.

Bu kapsamda emek örgütleri, demokrasi savunucuları, sendikalar topun ağzına kondu. Eğitim-Sen sendikası kapatıldı. En son Seydişehir'de olduğu gibi işçilerin ve halkın üzerine panzerler sürüldü. Seçim meydanlarında "demokrasi için gerekirse tankların üstüne çıkarız" diye demogoji yapan, demokrasi havarisi kesilen AKP, göstermelik AB uyum yasalarına paralel olarak en baskıcı uygulamaları devreye sokmaktan çekinmedi. TCK yasasında yapılmak istenen değişikliklerle, başta basın özgürlüğü olmak üzere kendisine muhalif tüm seslerin kısılması için kararnameler hazırladı.

"Kürt sorunu yoktur diye düşünürseniz, yok olur" diyen Başbakan Erdoğan, Kürt sorunu konusunda devam eden asimilasyoncu, inkârcı tutumu sürdürdü. Yeniden bölgede operasyonlar başlatıldı, korucular devreye sokuldu. Barış ortamı geliştirilmek yerine gerilim ve çatışma dönemine dönüş adımları atılmaktadır. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasını 13 kurşunla katledenler terfi ettirilirken, dava Eskişehir'e alınmaktadır.

Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu gibi Türkiye'nin önündeki meseleler, halklar arasında kardeşleşmenin pekiştirilmesi için ele alınıp çözülmesi gerekirken, halkların birbirlerine düşmanlaştırıldığı bir kapsamla ele alınıyor. Kürt sorununun çözümsüz kalmasından zarar görenlerinin başında Türk, Kürt ve her milliyetten işçi ve emekçiler gelmektedir. Emperyalistler, bu sorunu "kaşıyıp" isteklerini Türkiye'ye kabul ettirmek için bir koz olarak kullanırlarken, Türkiye egemenleri de emek ve demokrasi taleplerini baskılamak üzere şovenizmi ve gericiliği kışkırtmanın bir aleti olarak kullanmaktadırlar. Kürtler Nevwroz ve 1 Mayıs'ta birlik ve kardeşlikten yana bir çözümden yana olduklarını göstermişlerdir. AKP hükümeti sorunun demokratik halkçı tarzda çözümü için girişimlerde bulunmak ve politikalar geliştirmek bir yana, ülkeyi yeni bir çatışma dönemine sürüklemektedir.
Şimdi karar sırası bizdedir.22 Temmuz da ülkeyi bu hale getirip çıkar çatışmalarına alet edenlere karşı söz söyleme sırası bizdedir. Ülkesini,Atasını,Cumhuriyetini ve şanlı Bayrağını sevenler hep beraber harekete geçelim! Bu işgüzarlara bir şans daha vermeyelim!


Evet açıkcasıda benim bu hükümete karşı bazı karın ağrılarım var,,,örneğin:

madde 1:kıbrısta biz evet onlar hayır derse hani bize karşı açılımlar olacaktı..sadece iki tane uçak uçtu resmi olarak elde var sıfır..davamızı savunamadık
madde 2:Ermeni meselesi neden hiç bu kadar dünya gündemine gelmemiştide bu hükümet döneminde bir bir ülke senatolarından geçilir oldu?
madde 3:neden artık bu ülke barzani ve talabaniden fırça yer durumuna geldi?
madde 4:özelleştirme sadece özelleştirme içinmi yapıldı?petkim'in,tekel'in ve tüpraş hangi mantıkla satılır?
madde 4:ben müslümanın diyenler hangi akla hizmet büyük israil ve tek güç abd nin en büyük planı olan BOP'a destek verir?

0 yorum:

Yorum Gönder